MEZHEP VE MEZHEPLER(9)

Öyle ise Kur’an ve Hadise dönüp, mezheplerdeki
yanlış olan görüşleri düzeltmek,
her Müslüman üzerine farzdır. Mezheplerin
(görüşleri), Kur’an ve hadislere rağmen
Kur’an’ın ve İslam’ın önüne geçirilmemeli
ve delil olarak bu dindir, dinin emridir denmemelidir.
Yaşadığımız zaman içinde o görüşleri
uygulama imkânı varsa, Kur’an’a ters
düşmeyecek şekilde uygularız veya diğer
mezheplerin görüşlerini uygularız. Ama hala
vaazlarda konuşulurken falan mezhebin, şu
âlimin görüşüne göre denilerek, İslam yerine
onlar delil gösterilerek dini bir emirmiş gibi
konuşuluyor.
Hz. Peygamber’in şu ikazları hiç dikkate alınmıyor
kanaatindeyim. Gizli şirk olarak belirtiliyor.
“Şirk, güneşe, aya, heykele tapmak değildir.
Bu şirk, Allah dışındaki şeylerin hoşnutluğunu
gözeterek (aracı-lar koyup onların yüzü
suyu hürmetine) iş yapmaktır. Dua etmek ve
istemektir.” (İbni Mace Zühd 21 /Buhari Cenaiz
72, Rıkak 7 Menakib 25 / Müslim Fedail
30 / İbni Hanbel 4/124-126)
Zaten Mekkeli müşrikler, Allah’ı inkâr etmiyorlardı.
Aksine yeri göğü Allah’ın yarattığına
inanıyorlardı. Kabe’de namaz kılıp dua etmeleri,
hac için Kabe’ye gelmeleri, Kur’an’ın
ifadelerinde geçiyor.
“Andolsun ki onlara; gökleri ve yeri yaratan,
güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?
diye sorsan mutlaka Allah’tır, derler. O halde
haktan çevrilip döndü-rülüyorlar.” (29/Ankebut
61)
“Andolsun ki onlara; gökten su indirip, onunla
ölümün ardından yeryüzünü canlandıran
kimdir? diye sorsan, mutlaka Allah’tır, derler.
De ki öyleyse hamd da Allah’a mahsustur.
Fakat insanların çoğu söyledikleri üzerinde
düşünmezler.” (29/ Ankebut 63)
“Andolsun ki onlara; Gökleri ve yeri kim yarattı?
diye sorsan mutlaka, Allah, derler. De
ki öyleyse övgü de yalnız Allah’a mahsustur.
Ama onların çoğu bunu bilmezler.” (31/ Lokman
25)
“Onların Beytullahın yanındaki duaları (namaz-
ları) da ıslık çalmak ve el çırpmaktan
başka bir şey değildir. Ey inanmayanlar (küfre
düşenler) inkâr etmek-te olduğunuz şeylerden
ötürü şimdi azabı tadın.” (8/Enfal 35)
Bu ayetler müşriklerin Allah’ı inkâr etmediklerini,
ama, inanırken Allah’ın istediği
ölçüde inanmadıkları için, kendi görüşlerine
uyduklarından dolayı şirke düştüklerini
açıklıyor. Ayetlere bakılırsa kötü niyet yok,
iyi bir niyetle yapıyorlar. Allah’ı, görünüşte
kabul etmelerine rağmen, Allah’ın kudret ve
gücünü, tasarrufunu, yetkisini yok sayıyorlar,
sınırlama koyuyorlar veya yaratılmış olan
kulların hatırına, yüzü suyu hürmetine gücü
paylaştırıyorlar. Kur’an bunlara şürekâ (şirk
koşanlar) diyor.
Kur’an şunu da soruyor. Bunu neden yapıyorsunuz?
Şirke düşmüş olanlar şöyle cevap
veriyorlar.
“Dikkat et, halis din yalnız Allah’ın dır. Allahı
bırakıp kendilerine bir takım evliyalar
edinenler o evliyalara (velilere), bunlar bizi
sadece Allah’a yakınlaş-tırsınlar diye kulluk
ediyoruz, derler..” (39/Zümer 3)
Ve bunlar bizim şefaatçilerimizdir, Allah katında
bizi kurtaracaklardır, diyorlar.
“Onlar Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar
ne fayda verebilecek şeylere tapıyorlar. Bunlar
Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar.
De ki: Siz Allah’a göklerde ve yerde
bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?
Hâşâ Allah, onların ortak (şirk) koştuk-larından
uzak ve yücedir.” (10/Yunus 18)
İşte Kur’an, şirke düşenleri ve şirki tanımada
bize ölçü veriyor. Şirke düşenler, şirki meşrulaştırmak
için Allah ile kulları arasında aracılık,
yaklaştırıcılık üstlenmeye kalkışıyor, böyle
bir iddia öne sürüyorlar. Kur’an’da bunun
aksini Kaf suresinde cevaplıyor.
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin
kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona insana
şah damarından daha yakınız.” ( 50/Kaf
16)O Allah insana öylesine yakındır ki, insan
Allah’dan ne istese nasıl dua etse hemen duyar.
“Kullarım sana, beni sorduklarında, söyle
onlara: Ben çok yakınım onlara. Bana dua
ettikleri vakit, dua edenlerin dileğine karşılık
veririm. O halde kullarım da benim davetime
uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.”
(2/Bakara 186)
Bu ve benzeri ayetler, İslam dünyasındaki
bazı insanların şirkin pençesinde olduğunu
adeta haykırıyor. Fakat kim duyuyor? Kaybeden
yine onlar olacaktır. Din büyükleri ne
yazıktır ki rableştiriliyor, ilahlaştırılıyor. (veli,
evliya, yatır, şeyh, insanı kâmil, âlim, tarikat
lideri, efendiler, mezhep imamları), buna
benzer pek çok nesne ve varlıkları sayabiliriz:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.